Yapıcıoğlu: “Ne kadar oy alırsa alsın hiçbir parti tek başına bir halkın temsilcisi olamaz” | Urfam Haber | Şanlıurfa'nın Haber Sitesi
SON DAKİKA

Yapıcıoğlu: “Ne kadar oy alırsa alsın hiçbir parti tek başına bir halkın temsilcisi olamaz”

Bu haber 19 Kasım 2021 - 1:30 'de eklendi ve kez görüntülendi.

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Yapıcıoğlu açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, "Ne kadar oy alırlarsa alsınlar hiçbir parti tek başına bir bölgenin, bir kavmin, bir etnik grubun, bir mezhebin, bir halkı…
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Yapıcıoğlu açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, "Ne kadar oy alırlarsa alsınlar hiçbir parti tek başına bir bölgenin, bir kavmin, bir etnik grubun, bir mezhebin, bir halkın temsilcisi olamaz." dedi. Yapıcıoğlu, katıldığı bir TV programında ittifaklar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Helalleşme" çıkışı, parti kapatmalar, asgari ücret, ekonomi, gençlerin farklı kuşlaklarda kategorize edilmesi, sistemdeki 50+1 tartışmaları başta olmak üzere seçim çalışmalarına dair önemli açıklamalarda bulundu. Gündemdeki sistemdeki 50+1 tartışmalarına değinen Yapıcıoğlu, eğer bu sistemde Sayın Cumhurbaşkanı tekrar aday olsa ve seçim sonuçlarında öncekinden daha yüksek oy alsa bile meşruiyet tartışmalarının bitmeyeceğini belirtti. Kılıçdaroğlu'nun "Helalleşme" çıkışına Yapıcıoğlu, "HÜDA PAR’ın hitap ettiği sosyolojik bir kitle vardır ve o kitle dönem dönem çok ciddi zararlar gördü. Aslında belki en büyük acılar cumhuriyetin ilk yıllarında yaşandı. Şimdi helalleşme ama hangi dönem için helalleşme? partinin hangi hataları için helalleşme? Sayın Bahçeli son 50 yılda çok ciddi hatalar yapıldı demişti. Acaba ilk otuz yıl mı? Hepsi mi? Bunun tartışılması lazımdır. Hangi olaylar için helalleşme isteyecek? 28 Şubat dönemi için mi? 1960 darbesi için mi? Darbe dönemlerinde darbecilere verilen destek için mi? Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi Adnan menderes için mi? Partisinden mi? Şimdi aslında yüzyıllık tarih boyunca dönem dönem hem tek partili dönemde hem de sonraki dönemde bugün helalleşmeyle alakalı olarak dile getirilen kesimlerin pek çoğuna çok ciddi zararlar verildi. Bunlarla helalleşilmesi gerekir ama şunu söylemek lazım. Acaba Sayın Kılıçdaroğlu partisi adına mı yoksa devlet adına mı? Eğer devlet adınaysa şu an buna yetkisi yok. Ama özellikle tek parti döneminde CHP eşittir devlet idi. O dönemde çok ciddi yanlışlar yapıldı. Belki sonuçları bugüne uzanandı. Bugün yaşadığımız sorunların bir kısmının aslında kökleri o günlere dayanıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan özellikle istiklal mahkemelerinin mesela dosyaları açılacak mı? İstiklal mahkemelerinin de sorumluğunu alacak mı? O mahkemelerde ciddi mağduriyetler oluşturuldu. Kemal Bey, Dersim katliamı, Zilan katliamı, Şark Islahat Planı hakkında yanlışlık yapıldığını düşünüyor mu? Yoksa bir zamanlar yine CHP yöneticilerinden (Onur) Öymen’in ‘Dersim’de analar ağlamadı mı? Ağlayacak elbette.’ gibi bir çıkış mı olacak? CHP’nin içinde nasıl tepkiler olacak. Bunu bekleyeceğiz, zamanla göreceğiz. Her şeyden önce şu gerekli. Samimi bir özeleştiri. Bilemiyorum samimi bir öz eleştiri mi? Onu zaman gösterecek. Eğer samimiyse geçmişte hangi hatalar olduğunu söyleyecek. Bir kere helalleşme için siz birinden helalleşme isteyecekseniz sadece ‘Hakkınızı helal edin. İşte geçmişte ben size haksızlık ettim.’ Peki, ne tür haksızlıklar yapıldı? Mutlaka haksızlık yaptığı veya yapıldığı düşünülen konu neyse onun da açıklığa kavuşması lazım. Mağdur olan kişinin bir anlamda tatmin edilmesi lazım. Verilen zararların tazmin edilmesi lazım. Bunlar olacak mı? Bekleyeceğiz zaman gösterecek." dedi. Siyasetin de medyanın da gündemi halkın gündemiyle örtüşmüyor Halkın gündemi ile siyasetin gündeminin örtüşmediğini hatırlatan Yapıcıoğlu, "Farklı farklı illeri dolaşıyoruz. Esnafla, köylüyle, işçiyle, işsizlerle, emekliyle, öğrenciyle, gençlikle, muhtarlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, kendi teşkilatlarımızla, her tarafla buluşuyoruz. Halkı dinliyoruz, sorun, görüş ve önerilerini alıyoruz. Memleketin nabzını tutmaya çalışıyoruz. Maalesef siyasi partilerin gündemi de medyanın gündemi de çok sefer halkın gündemiyle örtüşmüyor. Söz konusu tartışma programlarında saatlerce o bunu dedi, şu, şunu dedi tartışmaları yapılıyor ama halk orada değil. Emin olun pek çoğundan halkın belki haberi yok. Halk o kanalları açtığında o tartışmaları gördüğünde kanalı değiştiriyor. Biz bu şekilde halkla temas ederek önümüzdeki seçimlere hazırlanmaya çalışıyoruz. Temaslarımızda sadece alışılmış siyaset tarzı gibi gidip, halka nutuk çekmiyoruz. Memleketin herhangi bir meselesi hakkında bir soru olduğunda cevaplandırıyoruz. Halktan görüş alıyoruz." ifadesini kullandı. İlkelerimize uygun bir seçim ittifakının içinde yer alabiliriz  Seçim ittifakına ilişkin konuşmanın henüz erken olduğunu, siyasette her şeyin mümkün olduğunu belirten Yapıcıoğlu, en yüksek oyu alan partinin de en az oy alacak partinin de seçim barajı nedeniyle ittifaklara ihtiyaç duymak zorunda bırakıldığını söyledi. Yapıcıoğlu, "Siyasette 24 saat çok uzun zaman. Üçüncü bir ittifak olabilir. Muhkem gibi görünen bazı partiler yer değiştirebilir. Her şey olabilir, siyasette her şey mümkündür. Bütün bunlar taşlar yerine oturmadan HÜDA PAR’ın şu anda çıkıp keskin bir şekilde şu veya bu ittifakın içinde yer alıyorum demesi doğru değil. Şu andaki mevcut siyasi partiler sisteminde yüzde 10’luk seçim barajı var. Cumhurbaşkanı seçilmek için de yüzde 50+1’e ihtiyaç var. En yüksek oy alma potansiyeline sahip parti her kim ise o bile Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aramak ya da ittifak yapacak birilerinin desteğini yanına çekmek gibi zorunlu bir arayışa giriyor. İşin diğer yönü yüzde 10’luk barajdan dolayı baraj sorunu yaşadığını düşünen partilerin parlamentoya girmek için bir ittifak çatısı altında kendini ittifaka zorunlu görüyor. Sistemden kaynaklanan bu sorunlar partileri bir anlamda bir ittifak içinde yer almaya icbar ediyor. Önümüzdeki seçimde ne olur? Eğer kendi logomuzla yer alabilirsek, kendimiz kalarak bir ittifakta yer alabiliriz. Ama birileri kendimizi inkâr ederek başka bir şekilde bir yerde erimemizi isterse, bu çok mümkün görünmüyor. Biz diyoruz ki asıl başarı istikamet üzere kalabilmektir. Bizim bir çizgimiz var, bir istikametimiz var. Biz o istikametimizi bozmadan ittifak olabilir diyoruz. Ama bu illa olacak anlamında da değil." dedi. Parti kapatma Türkiye’nin gündeminden çıkmalı HDP'nin kapatma davası iskeletini 6-8 Ekim olayları iddianamesi oluşturduğunun altını çizen Yapıcıoğlu, ilkesel olarak parti kapatmanın Türkiye'nin gündeminde çıkması gerektiğini söyledi. Yapıcıoğlu, "HDP veya başka bir partinin nasıl bir siyaset belirleyeceğini HÜDA PAR karışmaz. Herkes kendi siyasetini belirler. Bu siyaseti yürütür, onun siyasi sonuçları neyse onu devşirir, onu hasat eder. Kapatma davasıyla ilgili de şunu diyebilirim. HDP’ ile ilgili kapatma davasının iskeletini 6-8 Ekim iddianamesi oluşturuyor. 2014 yılının Kurban Bayramı’nda IŞİD’in ya da diğer ismiyle DAİŞ’in Kobani’ye yönelmesi üzerine onu bahane ederek 'Her tarafı Kobani’ye çevirin' diye çağrılar yapıldı, o çağrılardan sonra sokaklar karıştı. Kitleler sokaklara döküldü. Bazı şehirleri esir aldılar. Güvenlik güçleri çok yerde sadece resmi binaları korumakla yetindi. Vatandaşı kendi haline terk etti. 35 ilde çok farklı boyutlarda belki daha önce benzeri görülmemiş olaylar yaşandı. Bu olaylarda en büyük zararı gören kurumsal yapı olarak HÜDA PAR’dı. Sadece HÜDA PAR değil. İslami kimliği olan her kim varsa, hangi kurum varsa ya da onların öyle değerlendirdiği kim varsa hedefe kondu. Onlara göre ben Müslümanlardanım diyen herkesin IŞİD’den farkı yoktu. Bunun için de zemin hazırladılar. Aylar öncesinden kendi programlarında, kendi çağrılarında. HDP’nin Diyarbakır il başkanı olan bir kadın ‘Sadece Diyarbakır’da IŞİD’in 400 derneği vardır’ diyerek Diyarbakır’daki İslami hassasiyeti olan tüm STK’ları hedef gösterdi. O dönemde bizim 25 parti binamız saldırıya uğradı. Tarihin hiçbir döneminde aynı kişiye üstelik bu kişi henüz sakalı çıkmamış 16 yaşındaki bir delikanlı ve mahrumlara kurban eti yetiştirmek için uğraşan günahsız tertemiz bir insan. Hem bıçaklandı hem kurşunlandı hem yüksekten atıldı hem üzerinde arabayla geçildi hem üzerine benzin dökülerek yakıldı. Bir tek kişiye bu kadar vahşi yöntemlerin uygulandığına tarih şahitlik yapmamıştır. Hatırladıkça insan insanlığından utanıyor. Eğer bunu yapan insansa, insanlık nasıl bir şey diye düşünmek gerek. İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Bu vahşetler yaşandı. Buna rağmen diyoruz ki 6-8 Ekim ile ilgili bir iddianame hazırlandı. Bu iddianame hazırlandığında biz gittik müdahil olarak duruşma salonlarında duruşmaları takip ettik. Bu işin takipçisi olacağımızı söyledik. Başından beri şunu söyledik. Sadece o gün sokakta olan tetikçiler değil, onlar ayak takımıydı. Bunlar bir yerlerden yönlendirilmişti. Sadece onların yargılanmasıyla, ceza almasıyla adalet yerine gelmez. Bir şey daha lazım. Ne lazım? Onları sokağa salanlar, azmettirenler, onları bu şekilde bu katliamlara yönlendirenler mutlak surette adalet huzurunda hesap vermek zorundadırlar. Bu da yetmez.  O gün sokağı onlara terk edenler. Yani halkın malını ve canını korumaları gerekirken, sokağı o çapulculara, o vandallara, vahşilere terk edenler de hesap vermeli. İster ihmal, ister kasıt olsun fark etmez. Eğer varsa bir eksik, bir kusur, mutlaka onun da hesabı verilmeli diye söylüyoruz. Yine söylüyoruz. Şu an bazı HDP yöneticileri de yargılanıyor, haklarında davalar açıldı. Biz inanıyoruz ki HDP’nin genel merkez toplantısını yarıda keserek acil çağrı koduyla yaptığı çağrı bu olaylarda etkili olmuştur. Etkisi ne kadardır bunu yargı ortaya çıkaracaktır. Hiç kimse siyasi kimliğinden dolayı herhangi bir soruşturmaya uğramamalı. Ama hiç kimse siyasi kimliği var diye yargılamadan da bağışık olmamalı. Mutlaka hesabını vermeli. Biz bunu söylüyoruz. Bunların üzerine şunu ilave ediyoruz. Cezalar şahsi olmalı. Bir siyasi partinin kaç tane üyesi olursa olsun, siyasi partilerin suç işleyen kişileri ceza almalı. Partilerin yöneticilerinden ve üyelerinden bağımsız partinin bir tüzel kişiliği vardır. Diyoruz ki eğer bu yöneticilerin bir tanesi veya hepsi suç işlemişse adil bir şekilde yargılanmalılar ve hak ettikleri kadar ceza almalıdırlar. Ama parti kapatma Türkiye’nin gündeminden çıkmalı. İlkesel olarak meseleye yaklaşıyoruz. Bu şu parti veya bu parti diye takılmıyoruz." "Ne kadar oy alırlarsa alsınlar hiçbir parti tek başına bir halkın temsilcisi olamaz." diyen Yapıcıoğlu, şunları kaydetti: "Kendi stratejimizi belirlerken ya da kendi parti çalışmalarımızı belirlerken karşıdaki kişi ne düşünüyor ne yapar diye hesaba katarız. Fakat niyet okuma suretiyle başkası hakkında konuşmayı üslup olarak kullandığımız bir yol değil. AK Parti sağ olsun. Çözüm sürecindeki o devlet aklı sağ olsun. Masa kurdular, karşılarına da HDP’yi oturttular. Halkın temsilcisi bunlardır dediler. Evet bölgede epey bir oy alıyorlar. Bu yadsınamaz bir gerçek. Fakat ne kadar oy alırlarsa alsınlar hiçbir parti tek başına bir bölgenin, bir kavmin, bir etnik grubun, bir mezhebin, nasıl bir sosyolojik kimlikle açıklarsak açıklayalım, bir halkın temsilcisi olamaz. Bu mümkün değil. Evet, 2007 seçimlerinde AK Parti onların kendi tabanlarının çok güçlü olduğunu söyledikleri yerlerde HDP’den ya da o günkü adıyla BDP’den daha fazla oy aldı. Bölgede üç tane parti var. Onlar var, AK Parti ve HÜDA PAR var." HÜDA PAR, hiç kimsenin arka bahçesi ve uzantısı değildir HÜDA PAR'ın bölgede kalıcı ve ağırlığı olan bir parti olduğunu, sadece bölgede değil, Türkiye'nin her yerinde olduğunun altını çizen Yapıcıoğlu, amaçlarını şöyle sıraladı: "HÜDA PAR hiç kimsenin arka bahçesi değildir. HÜDA PAR kimsenin uzantısı değildir. HÜDA PAR’ın silahlı kanadı yoktur. Tersinden söyleyeyim. HÜDA PAR herhangi bir örgütün siyasi kanadı olmadığı gibi HÜDA PAR’ın silahlı kanadı da yoktur. HÜDA PAR, 2012 yılında kurulmuş meşru bir siyasi partidir. Meşru hedeflere meşru vasıtaları kullanarak varılabileceğine inanan, İslam’ı hayatının merkezine almış, siyasi hayatı dahil hayatını buna göre tanzim etmeye çalışan ve sistemin halkın değerleriyle başta maddi ve manevi değerler olmak üzere barışık zorunda olması gerektiğine inanan bir kadronun adıdır. İslam’ı kimliğimiz olarak belirlemişiz. Evet partinin içinde ağırlıklı olarak belki Kürt kardeşlerimiz yer alıyor. Ama bu bizim seçimimiz değil ve bu bir mecburiyet, bir şart değil. Partinin içinde Arap kardeşlerimiz de Türk kardeşlerimiz de var. Hatta partinin içinde Alevi ilçe başkanlarımız da var." Sistem; halkın değerleriyle, inancıyla barışık olmalı HÜDA PAR'ın asla kendi menfaatini ülkenin menfaatinin veya genel anlamda milletin menfaatinin önüne geçirmediğinin altını çizen Yapıcıoğlu, sistemin halkın değeriyle barışık olması gerektiğini ifade etti. Yapıcıoğlu, "15 Temmuz gecesi hiç kimse meydana çıkmadan ben toplayabildiğim bütün Genel İdare Kurulu arkadaşlarımla toplantı yaptım. Bütün teşkilatlarımıza haber saldık, dökülün sokaklara dedik. Biz buyuz. Ya öleceğiz ya durduracağız. Çıktık. Tankın üzerine genel başkan yardımcısı düzeyinde çıkan tek parti HÜDA PAR’dır. Biz milletle, milletin değerleriyle kavga etmenin yanlış olduğunu söylüyoruz. 70’li yıllarda bizim bir şöyle tabirimiz vardı, halkı Müslüman olan ülkeler. Biz halkı Müslüman olan ülkeler tabirini doğru bulmuyoruz. Neden? Sanki Müslüman halklar bu topraklarda kiracı gibi, mülteci konumunda. Hayır kardeşim. Bu ülke hepimizin. Cumhuriyetin ilk yıllarında ezan Türkçeleştirildi, camiler kapatıldı, Kur’an yasaklandı. Kur'an eğitimi yasaklandı. Milletin değerlerine savaş açıldı. Sistemin milletin değerleriyle barışması lazımdır. HÜDA PAR’ın iddialarından biri de budur. Diyoruz ki sistemi halkın değerleriyle barıştırmak, halkı onun dümenine koymak değil. Olması gereken şudur; biz devleti kutsamıyoruz. Ama bu şu demek değildir; biz anarşist değiliz. Devlet olmalı, bir düzen olmalı. En kötü yönetim kaostan iyidir. Mutlaka bir sistem olmalı ama bu sistem halkın değerleriyle barışık olmalı. HÜDA PAR asla kendi menfaatini ülkenin menfaatinin veya genel anlamda milletin menfaatinin önüne de geçirmez. HÜDA PAR genel başkanı asla kendi şahsi menfaatini partisinin menfaatinin önüne geçirmez. Biz Müslümanız. Türkiye’nin sınırları bize dar geliyor. Biz bütün ümmete, bütün insanlığa hitap etmeye çalışıyoruz. Ama mevcut kanunlar çerçevesinde biz Türkiye Cumhuriyeti devleti idari sınırları içinde siyaset yapabiliyoruz. Ben kendi şahsi menfaatimi bir topluluğun önüne geçirirsem bu canavarlıktır. Ben kendi partimin menfaatini, kendi milletimin menfaatinin önüne geçirirsem bu canavarca bir iş yapmış olurum. Dar bir manada ümmetin içinde küçücük bir parça. Onun menfaatini tümünün aleyhine olacak bir şey varsa, biraz müsaade etsin de o toplulukta biraz fedakarlıkta bulunsun. Çünkü neticede o en dıştaki kabuk, savunmadaki kabuk kırılırsa içerideki ayakta kalamaz, hayatta kalamaz." değerlendirmesinde bulundu. Uzlaşma kültürü adına 50+1 iyidir de denilebilir Kamuoyunda tartışmalara neden olan sistemdeki 50+1'i değerlendiren Yapıcıoğlu, şunları söyledi: "Bu sistemde en fazla rastlana oran yüzde 50+1, yani oyların 1 fazlası. Eğer iki turlu bir sistem olmasa, tek tur olsa, ilk turda mevcut adaylar kaç tane olursa olsun, en çok oyu alan bir limitte getirilebilir. Çünkü neticede siz bir kişiyi hükümet yapıyorsunuz. Bir kişilik bir hükümetten bahsediyoruz. Diğerleri onun yardımcıları. Eğer parlamenter sistem olsa, bugünkü gibi 100 küsur parti var. Diyelim ki bunlardan 20 tanesi seçime girme yeterliliğine sahip. Faraza hiçbirisi yüzde 20’yi aşmadılar. Yüzde 18-17-15-14 oy aldılar. Böyle bir hükümet sisteminde yüzde 20 oy alan birisinin tek başına hükümet olması doğru bir şey olur mu? Parlamenter sistemde böyle olsa, o yüzde 18 alan çoğunluğu sağlayamadığı için güvenoyu almak için yanına başka partiler almak zorunda kalacak. Bu sistemde yani Başkanlık sisteminde ya da Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde artık koalisyonlar devri bitmiş ama seçimler öncesi ittifaklar devri başlamıştır. Dolayısıyla eğer siz tek başınıza yüzde 50+1’i yakalayamıyorsanız, birilerini yanınıza müttefik olarak veya ittifak ortağı olarak almak zorundasınız. Böyle bir gereklilik var. Eğer siz bunu yüzde 40 olarak düşündük, yüzde 50 gerekmiyor, çok fazla parti var, çok fazla ittifak da olabilir. Hatta şunu söyleyeyim; eğer bu sistemde Sayın Cumhurbaşkanı tekrar aday olsa ve seçim sonuçlarında öncekinden daha yüksek oy alsa bile meşruiyet tartışmaları bitmeyecek. Başkanlık sisteminde en sık rastlanan budur. 50+1 bu sistemin olmazsa olmazı değil. Ama anayasa değişikliğinde bu öngörüldü. Yüzde 50+1 yakalamak zorlaşıyor. Uzlaşma kültürü adına bu iyidir de denilebilir. Ama maalesef bizde uzlaşma kültüründen ziyade dayatma kültürü var. Şu anda mevcut olan o. Ama bütün bunlara rağmen yüzde 50 üzerinde ya da nitelikli bir oy oranı 40-45 gibi şahsi tercihim yüzde 50+1. Eğer başkanlık sistemi olacaksa, belki uzlaşma kültürünü de beraberinde getirir." Bu dile sahip birisi milletin vekili olamaz İYİ Parti milletvekilinin bir vatandaşa küfretmesini de değerlendiren Yapıcıoğlu, "Pek çok kişi olayı ele aldı ama ıskalanan bir yünü vardı. Mesela muhalefet cephesi dedi ki 'Bir provokasyon vardı orada.' Diyelim ki öyle. Diyelim ki planlanmış, ayarlanmış, senaryosu çizilmiş, ışık efektleri de verilmiş bir provokasyondu. Tamam da orada eğer provokasyonsa, orada provokatör öyle bir laf ettiyse, neden orada bulunmayan bir akrabasına küfrediliyor.? Kimse işin bu yönünü konuşmadı. Biz de çağrı yaptık. Hem sayın Akşener’e hem de bütün diğer yetkililere. Bu cümlelerin sahibi millet adına işgal ettiği makamlardan çekilsin, değilse oralardan uzaklaştırılsın. Bu dile sahip birisi milletin vekili olamaz. Özellikle bir kadın genel başkanın bu hareketi yapan kişiyi, velev ki provokatör olsun, onun yerine kız kardeşine, bacısına, bir kadına küfredilmesini hem de çok kötü küfredilmesini nasıl içine sindirebildi hem de bir kadın genel başkan. Doğrusu ben bunu anlamakta zorlanıyorum." Gençlerin harflerle kategorize edilmesini doğru bulmuyoruz "Gençlerin X, Y, Z ve A, B, C diye harflerle kategorize edilmesini doğru bulmuyoruz." diyen Yapıcıoğlu, "Bence bir harf ile ifade ederek işte şu yaştaki gençler şöyle düşünüyor, şuraya meyillidir diye kategorize edilmesini doğru bulmuyoruz. Kanaatimce kendi hayallerini veya gençleri nerede görmek istiyorsa orayı tarif ediyor. Öyle bir manzara çiziyor. O çekilen bir fotoğraf değil, belki kalemle çizilen bir resimdir. Ya da fırçayla çizilen bir resimdir. Kendi hayallerini çiziyorlar. Her yaştaki gençlerin arasında ya da yaşlıların arasında farklı farklı eğilimleri, düşünceleri olan, siyasi düşünceleri olan siyasi meyilleri olan veya tercihleri olan insanlar var. Nasıl bizim yaşıtlarımız bizim gibi düşünmüyorsa, gençler de böyledir. Dolayısıyla biz gençlerin bu şekilde kategorize edilmesinin proje olduğunu düşünüyoruz. Gençleri kategorize etmeyelim. Biz diyoruz başı dik, elif gibi dimdik bir gençlik. Kökü sağlam, kendi kültür ve medeniyeti üzerinde yükselen, yüzü geleceğe bakan, başı dik, onurlu bir gençlik. Bunu ancak biz kendi manevi değerlerimizi, kendi gelecek kuşaklarımıza aktararak yapabiliriz. Yoksa Batı hayranı, batıya öykünen, kendi kültüründen kopmuş bir gençliğin bunu yapması mümkün değildir diye düşünüyoruz." ifadelerini kullandı. "Bizim önerimiz seçme yaşının 15, seçilme yaşının 18 olmasıdır" Siyasetin dürüst yapılması gerektiğinin altını çizen Yapıcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Algılar, olguların önünde. Siyasette çokça hile var. Vatandaş siyasetçinin kendi heybesini doldurmak, kendi oylarını artırmak için yalan söylemek hakkının olduğunu da düşünüyor olmuş. Ama biz, 'Bizi aldatan bizden değildir.' diyen bir Peygamberin ümmetiyiz. Biz diyoruz ki bizim en büyük hilemiz, hile yapmamamızdır. Keşke herkes olduğu gibi olsa. Daha doğrusu oylarını artırma adına ya da bir yerlere gelme adına asla bu millete yalan söylemese." Asgari ücretten vergi alınmamalı Asgari ücretin tamamen vergiden muaf tutulması gerektiğinin altını çizen Yapıcıoğlu, "Bir an önce asgari ücretin tanımı değişmeli. Asgari ücret, altını çiziyorum; işçinin beslenme, barınma, sağlık, eğitim, kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden karşılayacak düzeyde olmalı. Bu tanımın içinde işçinin bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri yoktur. Bir işçi işe yeni başlamışsa, evliyse, eşi varsa, çocukları varsa, çocukların çalışma imkânı yok. O zaman bakmakla yükümlü ailesini de bu tanıma dahil edilirse, asgari ücret bugünkü rakam olmaz. Bir şey daha söylüyoruz; diyoruz ki asgari ücretten asla vergi alınmamalı ve bu anayasada hüküm haline getirilmeli. Bunu söylerken de hatırlayalım. 2012 yılında henüz HÜDA PAR’ın kuruluş aşaması devam ederken, mecliste bir anayasa uzlaşı komisyonu kuruldu. O gün 4 partinin mecliste üyeleri vardı. O partiler 5’er üye vererek mecliste bir komisyon kurdular. 59 maddede anlaştılar. Bunlardan biri de asgari ücretten vergi alınmamasıyla ilgili bir hükümdü. O partiler bugün de meclisteler. O partilere sesleniyoruz; Bunu halka verilmiş bir söz kabul ediyoruz. Bunu sıklıkla hatırlatıyoruz. O sözünüzü yerine getirin. Eğer bütünüyle yeni bir anayasa yapamıyorsanız, gelin en azından tek bir maddelik bir değişiklik yapın. Bunu anayasal bir hüküm haline getirin, asgari ücretten vergi alınmaz diye. Asgari ücret açlık sınırının altına düşmüş dört kişilik bir aile için. Açlık sınırının altında çalışan bu insanlar zaten kazandıkları parayı harcarken vergi veriyorlar. Türkiye’de toplanan vergilerin dörtte üçü dolaylı vergiler. Yani harcarken verilen vergiler. Vatandaş bunun farkında değil. Zaten yeterince vergi veriyorlar. Bir de ücreti kazanırken, yani o maaşı kazanırken kaynakta kesinti yapılıyor. Asgari ücret hiçbir şartta işçinin ve ailesinin zaruri ihtiyacını karşılayacak rakamın altında olmamalı. Kiralar ikiye katlandı. Gıda enflasyonu yüzde 30’un üzerinde. Bazı kalemlerde yüzde yüzün üzerinde, sıvı yağ gibi. Barınmasını, beslenmesini, giyimini, eğitimini, sağlığını, kültür harcamalarını, ulaşımına yetecek ücret neyse bunun altında kalmamalı. Onun da eğlenmeye hakkı var. Biraz da refah payı üzerinde olmalı. 4 bin ise 4 bin, 5 bin ise 5 bin. Ama mutlaka insanca yaşamaya yetecek bir ücret olmalı." diye konuştu. Sezai Karakoç bir dava adamıydı Sezai Karakoç'un bir dava adamı olduğunu ve Türkiye için bir kayıp olduğunu belirten Yapıcıoğlu, "Rabbim rahmetiyle muamele etsin. Bizim için memleket için Diyarbakır için Türkiye için bizim mahalle için büyük bir kayıp. Ama ben inanıyorum ki rahmetli Sezai Karakoç için çok büyük bir kazanç. Bugün belki onun düğün gecesi, vuslat gecesi. Mevlana’nın vuslatı gibi. Şahsen de tanıma imkânı buldum. O benim için bir bahtiyarlık. Memleket meseleleri üzerine konuşma fırsatı gördük. Gerçekten fikir üreten bir değerdi. Kelimenin tam anlamıyla bir fikir adamıydı, bir dava adamıydı. Kendi bildiği doğrularını yaşıyordu. Allah’a karşı fakir, insanlara karşı zengin bir insandı. Belki son dönemlerde maddi zorluklar da çekti. Bunu kimseye söylemedi. Kimseye hissettirmedi.  Muvahhit Müslüman bir dava adamı, bir mütefekkir, bir şair, yazar. Gerçekten bizim için bir kayıp, onun için bir kazançtı." Hibya Haber Ajansı